DOLAR 40,8638
EURO 47,8563
ALTIN 4413,654
BIST 10870,57
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

    Kira artışları sosyal yapıyı değiştiriyor, paylaşımlı evler zorunluk haline geliyor!

    Kira artışları sosyal yapıyı değiştiriyor, paylaşımlı evler zorunluk haline geliyor!
    16.08.2025
    A+
    A-

    İstanbul’da kira artışlarının, konutların temel barınma ihtiyacından çok yatırım aracına dönüşmesiyle birleştiğini belirten uzmanlar, orta ve alt gelir gruplarının kent merkezlerinden hızla dışlandığını söylüyor. 

    Enflasyon, döviz kuru, çarpık kentleşme, göç ve deprem riski gibi etkenlerin kiraları daha da artırdığına dikkat çeken Sosyolog Dr. Berat Dağ, “Bugün kent merkezlerinde genç ve yaş almışların bireysel konut edimi, neredeyse imkânsız bir noktaya geldi. Bu nedenle de geçici kolektif yaşam biçimi olarak paylaşımlı ev konusu gündeme geliyor.” dedi. Paylaşımlı evlerin, bireysel özgürlükten ödün verilmesine neden olsa da kentte yeni bir dayanışma ve yardımlaşma kültürü potansiyeli taşıdığını kaydeden Dağ, ancak bu durumun, mekânsal ayrışmayı ve toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirerek aidiyet duygusunun ve güvenin zayıflamasına yol açtığını vurguluyor.

    Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Dr. Berat Dağ, İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde artan kira fiyatlarının ve konutların yatırım aracına dönüşmesinin, orta ve alt gelir gruplarını kent merkezlerinden dışlayarak paylaşımlı ev sistemini zorunlu hale getirdiğini ve bunun toplumsal yapıda yeni dayanışma biçimleri ile mekânsal ayrışmalara nasıl yol açtığını anlattı.

    Konutlar, temel barınma ihtiyacından çok spekülatif bir yatırım aracına dönüştü!

    İstanbul’da kira artışlarının New York’u geride bırakması ve paylaşımlı evlere olan ilginin artmasının, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik bir dönüşümü de yansıttığını ifade eden Dr. Berat Dağ, “İstanbul’daki kira artışlarının enflasyon ve döviz kuru sorunuyla doğrudan bir ilgisi var. Bunun yanında İstanbul’da plansız ve rant odaklı çarpık bir kentleşmenin süreklileşmesi de kira artışı noktasında ciddi bir sorun.” dedi.

    Bugün konuların, temel barınma ihtiyacını karşılamaktan çok spekülatif bir yatırım aracına dönüşmüş durumda olduğuna dikkat çeken Dağ, “Dahası nüfusun göç ve deprem riski gibi nedenlerle güvenli konutlara yönelmesi de kiraları artıran bir baskı oluşturuyor. Dolayısıyla bugün İstanbul’daki kira artışlarını; enflasyon, döviz kuru, plansız ve çarpık kentleşme ve de plansız göç ve afet riskinin etkileri üzerinden somutlaştırmak mümkün.” açıklamasını yaptı.

    Konutun yatırım aracına dönüşmesi, eşitsizlikleri derinleştiriyor!

    “Konutun artık bir yatırım aracına dönüşmesi, toplumsal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin daha derin ve kurumsal bir noktaya geldiğini gösteriyor.” diyen Dr. Dağ, bu nedenle bugün alt ve alt-orta sınıfların şehir merkezlerinde güvenli, çok yönlü ve bütünlüklü bir şekilde yaşamasının oldukça güçleştiğini dile getirdi.

    Dağ, “Diğer bir deyişle büyük oranda üst sınıfların kenti, temel ve hatta lüks ihtiyaçlarını karşılayarak deneyimleyebildiği çok açıktır. Dolayısıyla kentteki çoğunluk, sürekli bir şekilde daha olumsuz şartlarda kent hakkına ulaşmaya çalışıyor. Kentte görülen bu mekânsal ayrışma sürecinin bir sonucu olarak toplumsal güven, aidiyet hissi ve dayanışmanın yok olmaya başladığını belirtmek söz konusudur.” ifadelerini kullandı.

    Kent merkezlerinde genç ve yaş almışların bireysel konut edimi, neredeyse imkânsız!

    Barınma krizinin, üst ve orta-üst sınıfların mülk birikimi yapma sürecine neden olurken; alt ve orta-alt sınıfların konut güvencesi altında yaşamasını zorlaştırdığına değinen Dr. Berat Dağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Bugün kent merkezlerinde genç ve yaş almışların bireysel konut edimi, neredeyse imkânsız bir noktaya geldi. Bu nedenle de geçici kolektif yaşam biçimi olarak paylaşımlı ev konusu gündeme geliyor. Burada gönüllü değil, esasen zorunlu bir kolektiflik örneği olan bu ‘paylaşımlı ev yönelimi, yeni bir toplumsal dayanışma gücü oluşturabilir mi’ sorusu önemini koruyor. Bu noktada sınıfsal açıdan derinleşen eşitsizliklerin getirdiği baskının aynı zamanda ‘bireyciliğin sorgulandığı alternatif bir dayanışmanın da nüvesi olma ihtimali vardır’ denebilir.”

    Paylaşımlı ev sistemi, özgün bir kent dayanışması biçimi olma potansiyeli taşıyor!

    Gençlerin ve beyaz yakalıların, artan kira fiyatları ve hayat pahalılığı karşısında konut kiralamanın mali yükünü kaldıramadığı için zorunlu olarak paylaşımlı ev sistemine yöneldiğini yineleyen Dr. Berat Dağ, “Çoğu zaman kentte toplumsal yaşamın parçası olarak kalabilmek için girilen bu yönelim, elbette ki bireysel özgürlüklerden feragat etme anlamına geliyor. Buna rağmen tecrit edilmiş bir yalnızlaşmanın arttığı kentlerde bu paylaşımlı ev sistemi, başka bir yardımlaşma, kolektif yaşam ve dayanışma biçimini de mümkün kılabilir. Yani ekonomik zorunlulukların getirdiği bu sistem bağlamında kentte bireysel özgürlükler ile toplumsal dayanışma etkileşimlerinin arasında yeni bir dengenin inşa edilme ihtimali mevcut.” dedi.

    Paylaşımlı ev sisteminin, aileyle yaşama modelinden kopuşu hızlandıran yeni dayanışma biçimlerine zemin hazırlayarak toplumsal değişme süreçlerinde etkili olabildiğine vurgu yapan Dağ, “Yine de aileye karşı bireysel özerkliği artıran bu sistem, mahremiyet ve güven temelli etkileşimlerin yeniden tanımlanmasını gerektiriyor. Zira bugün bu paylaşımlı evlerin toplumsal müzakere ve uzlaşı örneklerine neden olduğu kadar çatışmalı süreçleri de süreklileştirme ihtimali her zaman için vardır. Bu nedenle bireylerin paylaşımlı ev sistemini, toplumsal farklılıklara esnek bir şekilde yaklaşabileceği zorunlu bir imkân olarak değerlendirmesi büyük önem arz eder. Sonuç olarak paylaşımlı ev sistemi, geleneksel aile yapısının mutlak konumunu değiştirirken özgün bir kent dayanışması biçimi için de kurucu bir konuma gelme potansiyelini taşır.” şeklinde konuştu.

    Orta gelirli insanlar İstanbul’dan dışlanıyor!

    Orta gelirli bireylerin İstanbul’dan dışlandığının çok açık olduğunu kaydeden Dağ, “Toplumsal ve mekânsal açıdan bu konu ele alındığı zaman merkezî semtlerde çoğunlukla üst ve üst-orta sınıfların yaşayabildiği ortadadır.” dedi.

    Artan kira ve yaşam maliyetlerini karşılayamayan alt ve alt-orta sınıfların ise küçük bir grubun imtiyazı haline gelen kent haklarına artık ulaşamadığının altını çizen Dağ, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Dolayısıyla çoğunluğu oluşturan bu halklar, kentin iktisadî, kültürel ve siyasî imkânlarından dışlanıyor. Bu da kent üzerinden şekillenen coğrafî, tarihî ve toplumsal bütünlüğün kurulmasını engelliyor. Bu nedenle bugün İstanbul’un, ayrıcalıklı azınlıkların hâkimiyetine giren mekânsal bir parçalanma içinde olduğu söylenebilir. Burada kent çoğunluğu ise hiçbir toplumsal ve kültürel ihtiyacını karşılayamadan büyük oranda güvensiz, güvencesiz, esnek ve riskli bir ev ve iş hayatına hapsolmakta.”

    YORUMLAR

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.