Filiz Cingi Yurdakul: “Çarpık kentleşme, fiziksel olduğu kadar sosyo-mekânsal bir yaraya dönüştü”

Aura Design Studio Kurucusu ve TSMD Yönetim Kurulu Üyesi Mimar Filiz Cingi Yurdakul, çarpık kentleşmenin yalnızca yapısal değil, toplumsal belleği de aşındıran en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkat çekti.
Yurdakul, Türkiye genelinde uzun yıllardır süregelen plansız büyümenin, kontrolsüz nüfus hareketlerinin, rant odaklı arsa politikalarının ve sürekli yinelenen imar aflarının şehirleri yaşanabilir olmaktan uzaklaştırdığını vurguladı. Ankara’nın da bu sürecin dışında kalmadığını belirterek, “Başkent olmasına rağmen Ankara, çarpık kentleşmenin en belirgin izlerini taşıyan şehirlerden biri hâline geldi. Bugün artık bu mesele sadece fiziksel bir sorun olmaktan çıktı; toplumsal bağları ve mekânsal hafızayı da zedeleyen derin bir yaraya dönüştü,” dedi.
“Bazı bölgelerde altyapı iflasın eşiğinde”
Yurdakul, kent içindeki dengesiz gelişimin yaşam kalitesine doğrudan zarar verdiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bazı bölgelerde kontrolsüz yoğunluk altyapı sistemlerini iflasın eşiğine getirirken, yeni gelişen alanlarda temel hizmetlerin bile yetersiz kaldığını görüyoruz. Bu mekânsal adaletsizlik, yalnızca fiziksel çevreyi değil, insanların kente ve birbirine olan aidiyet duygusunu da aşındırıyor.”
Sokak Kültürü Yerini Duvarlara Bırakıyor
Siteleşme eğiliminin yaygınlaştığını ve bunun sokak kültürünü gerilettiğini ifade eden Yurdakul, “Planlama politikaları, güvenlik ve konfor söylemleriyle site içi yaşamı ön plana çıkarıyor. Bu yapı, özellikle göçle gelen insanların şehirle kuracağı bağı koparıyor. Mahalle dokusu, sokakta karşılaşma kültürü ve kamusal alanlar geri plana itiliyor. Çarpıklık yalnızca beton yapılarda ve duvarlarda değil, toplumsal hafızada da derinleşiyor,” dedi.
“Çözüm, bütüncül kentsel planlamadan geçiyor”
Yurdakul, çözümün yalnızca fiziksel dönüşümle sınırlı kalmaması gerektiğinin altını çizerek, “Öncelikle bütüncül kentsel planlamayı hayata geçirmek zorundayız. Sosyal donatı alanlarını, kamusal karşılaşma mekânlarını, yeşil kuşakları merkeze alan bir anlayış geliştirmeliyiz. İmar affı gibi günü kurtarmaya odaklı uygulamalardan vazgeçilmeli. Kent hakkı, herkes için eşit bir hak olarak korunmalı,” ifadelerini kullandı.
“Kente dair söz, herkese ait olmalı”
Yurdakul, sağlıklı bir dönüşümün ancak tüm paydaşların sürece katılmasıyla mümkün olacağını vurgulayarak, “Kent dediğimiz şey yalnızca binalardan ibaret değildir. İnsanla var olur, insanla anlam bulur. Bu yüzden dönüşüm sürecinde yalnızca karar vericiler değil; mimarlar, şehir plancıları, sosyologlar ve en önemlisi o şehirde yaşayan insanlar sürece aktif biçimde dahil edilmeli. Ancak o zaman kentlilik bilinci ve yaşam kalitesi kalıcı olarak yükseltilebilir,” dedi.